Sırtında üç bıçaklı bir adam tanıdım.
Üç bıçak, üç ayrı renkteydi
Kırmızı, siyah ve beyaz
Üç bıçak, üç ayrı şekildeydi...
Kırmızı; ucu sivri çevresi oval tıpkı koca bir toplu iğne
gibi, girerken kolayca girmiş çok kan kaybettirmiş ama
açıkçası pekte acıtmamış...
Beyaz; kör bıçakmış. Zorla saplanmış. Sırtına girerken
canını çok yakmış içinde de paslanmış...
Siyah; incecik ama iki yanı keskin bir bıçak, ufak görünse
de çok yer kaplarmış. Ne zaman kıpırdasa sırtına yine
batarmış.
Kırmızı; sevgilinin ihanetiymiş meğer. Ondan alınan
alınmış lakin yine sevebilecek kadar kanlı canlıymış.
Beyaz; kendi hatalarıymış göz göre göre yaptığı yanlışları
şimdilerde sadece pis bir koku yayarmış.
Siyah; dost kazığıymış. Ne zaman bir dost edinecek olsa
hafifçe sağa sola kıpırdarmış.
Durup bir baktı bana adam.
İlla ki bir bıçak yaran olacaksa sarı bir ekmek bıçağı bul
kendine dedi.
Sarı ölümmüş. Biri öldü diye üzülürsün ama yarana her
baktığında yaşama daha çok sarılırsın
Ekmek bıçağının bir yanı keskin bir yanı kördür. Bir yanı
yaşam bir yanı ölümdür.
İlla ki bir bıçak yaran olacaksa sarı bir ekmek bıçağı bul
kendine dedi ve sırtını hiç kıpırdatmadan yürümeye devam
etti.